
Gölgeler Kahvesi
- derya duran
- 7 Nis
- 1 dakikada okunur
Küçük bir şehirde, kimsenin haritada bulamayacağı bir ara sokakta, sadece gece üç ile dört arasında açık olan bir kafe vardı: Gölgeler Kahvesi. İçeri giren herkes bir gölgeyle otururdu. Fakat bu gölge, basit bir karanlık değil, kişinin kendi zihninde bastırdığı bir düşünce, unutmak istediği bir anı ya da henüz sorgulamadığı bir varoluş sorusuydu.
Bir gece, adını hatırlamayan bir adam girdi kafeye. İsmini unutmuştu ama cebindeki notta şöyle yazıyordu:
"Kendini unutan, her şeyi hatırlamaya başlar."
Karşısına oturan gölge ona benziyordu ama daha gençti. Gölge, filozoflara özgü bir sakinlikle konuşmaya başladı:
“Sen hiç kendi gözlerinle kendini gördün mü? Aynaya değil… Kendine baktın mı, gözkapaklarının arkasında?”
Adam cevap veremedi. Çünkü hatırlamaya başlıyordu.
Çocukken düşündüğü sonsuzluğu, ilk defa ölüm fikriyle karşılaştığı o günü…Platon’un mağarasındaki tutsak gibi, şimdiye kadar hep gölgeleri gerçek sanmıştı.Ama asıl tuhaflık şuydu:Birden, gölgelerin de gerçek olabileceğini fark etti. Çünkü onlar, zihninin derinliklerinde yıllardır yaşayan fikirlerin siluetiydi.
Tam o sırada, kahve fincanında garip bir şey oldu. Köpüklerde minik bir labirent belirdi. Labirentin ortasında bir kelime yazıyordu: "Ben" adam fincanı yudumladı. Kafe sessizdi ama kafasının içi bir tiyatro sahnesi gibi yankılanıyordu.
💫“Zaman bir yanılsama mı?
Bilinç, kendine düşmüş bir ayna mı?
Yoksa var olmak, sadece soru sormak mı?”
Gölge gülümsedi. “Sartre seni görse kıskanırdı,” dedi.
Adam gülümseyemedi. Çünkü artık gülmek değil, gerçekten var olmak istiyordu. Ve o an anladı: İnsan, gölgelerle yüzleşmeden kendi ışığını göremez. Sabah olduğunda kafe yoktu.Ama adam artık ismini biliyordu. Kendine “Soru” diyordu. Çünkü cevapların çoğu yalandı.
Kendini Bul…
Yorumlar